Türkiye gibi aile bağları ve mahalle baskısının kişilerin davranışlarında etkili olduğu toplumlarda bazen, “incir çekirdeğini doldurmayacak” nedenler, evliliği “çekilmez” hale getirebiliyor. Ancak yine de, basit nedenler, işin içinden çıkılmaz büyük sorunlara yol açabiliyor. Bu sorunlarla nasıl başa çıkacağını bilmeyen çiftler ise mutsuz bir evlilik ve sonunda boşanma ile yüzleşmek zorunda kalıyorlar.
Evliliklerdeki sorunlar genellikle hamilelik, düşük ya da kürtajlar, çocuk sahibi olma, ağır hastalıklar, hastanede yatırılma, yoğun ekonomik sıkıntı dönemleri, mesleki konumdaki değişimler, yeni bir yerleşim yerine taşınma, emeklilik gibi kişilerin hayatını etkileyebilecek pek çok değişim sonrasında başlayabiliyor. Ayrıca ne yazık ki, ailelerde çocuklarının hastalanmaları ya da çocukların kaza ya da hastalık sonucu ölümü sonrasında da boşanmalar artıyor. Kadınlarda “vajinismus” ve “anorgazmi”, erkeklerde ise “erken boşalma” ve “erektil disfonksiyon, (cinsel organda sertleşme sorunu)” evlilikte ortaya çıkan en önemli cinsel sorunlar arasında gösteriliyor.
Öte yandan; farklı dinler, milletler, mezhepler ve farklı sosyo-ekonomik düzeye sahip aile yapıları gibi birbirlerinden çok farklı sosyo-kültürel değerlere ve yargılara sahip olan çiftler de evlilikte önemli sorunlar yaşıyor. Bireyler çevreden gelebilecek baskı ve zorlamalara göğüs gerecek yapıda ve bunun için gerekli maddi ve manevi güce sahip değillerse çoğu zaman birbirlerine ve evliliklerine sahip çıkamayabilirler. Ancak her ikisi de çevrelerine gerekli sınırları koyabilmek için yeterli birikime ve kişilik yapılarına sahipse, evlilikleri çok mükemmel de olabilir.
1. İletişim Düzeyleri
Eşlerin birbirleriyle kurdukları sözel ve vücut dili olan iletişim (örneğin; birbirleriyle az konuşmaları ve dertlerini paylaşamamaları gibi) yetersiz ve kalitesizse yine evlilik sorunları erken dönemlerde başlayabiliyor. Eşler birbirlerinin yanında ağlayabilmeli, sevgilerini her şekilde dile getirmelidirler. “Seni seviyorum” demenin sözel olmayan bin bir çeşit yolu vardır, örneğin; ufak bir hediye, değişik bir yemek, ona yollayacağınız güzel bir yazı ya da resim, eşinizin sevdiği bir demet çiçek ve hafta içi ya da sonu birlikte yapacağınız ufak bir gezi gibi. Sabah ayrılırken birbirinizi öperek başarılar dilemek ve eşiniz eve geldiğinde kapıda sevimli bir yüz ifadesi ile güzel giysiler içinde karşılamak bunlar arasında sayılabilir. Ayrıca eşler birbirlerine sadece kendilerine ait ve birbirlerinin hoşuna giden bir takım güzel hitaplarla seslenmeyi alışkanlık haline getirmelidir, örneğin; bir tanem, bebeğim ve aşkım gibi. Eşler beyinlerini ayakları altına almadıkları sürece bunları bulabilirler.
2. Karar Verme Yapısı
Her evlilik aslında bir “konfederasyon modelinde” olmalıdır. Bunun anlamı şudur; çiftleri oluşturan bireyler bir konuda karar verirken birbirlerinin düşüncelerini almalı, saygı göstermeli ve ortak yolu bulmalıdır. Bu, ancak karşılıklı anlayış ve empati ile mümkündür. Eğer çiftleri oluşturan bireylerden biri diğerinin haklarını çiğniyorsa, onun özgürlük alanına müdahale ediyorsa, kararlar sürekli tek tarafın isteği doğrultusunda alınıyorsa, evlilikler çıkmaza girebilir. Her kurum gibi evlilik de demokratik bir şekilde yürütülmelidir.
3. Zaman Paylaşımı
Evliliklerde bireyler sürekli olarak her şeyi birlikte yapmak zorunda olmamalıdır. Çiftlerin birlikte vakit geçirecek aktivitelerde bulunması son derece doğaldır, ancak zaman zaman kendi arkadaşları ve çevreleri ile de birbirlerinden ayrı zamanlar geçirebilmelidirler. Bu bazen orkestrayı dinlemek bazen de tek bir enstrümandan oluşan solo albümleri dinlemek gibidir. Kişiler kendine tanıdığı hakların aynısını eşlerine de tanımalıdırlar. Aksi halde efendi-köle ilişkisi olur ve bu ilişkilerin temeline dinamit koymak ile eşanlamlı hale gelir.
4. İş–Ev Dengesi
İnsanların günlük hayatları bir parça sirklerde gösteri yapanların 4-5 topu bir arada havada döndürmesi davranışı gibidir. Her top belli bir sürede elde tutulmalı ya da dokunmalı ve birbirleriyle aynı hız ve doğrultuda atılmalıdır. Toplardan birisi elde fazla tutulur ya da yavaş atılırsa, diğer toplar hemen düşer. Benzer şekilde eğer kendine, eşine, mesleğine ve çevresine yeterli zamanı ayırmalıdır. Aksi halde bunlardan biri bile aksasa diğerleri de zaman içinde zarar görür.
Herkesin ve herşeyin yeri ayrıdır ve hiçbiri diğerlerini yok etmemelidir. İşle aşırı haşır–neşir olmak evinizi ihmal etmenize yol açıyorsa, iyi bir eş ve iyi bir anne veya baba olamazsınız. Bunun faturasını da uzun dönemde çok daha pahalıya ödersiniz ve ne yazık ki evlilik sorunları, aile sorunları, çocuklarınızla sorunlar ve/veya sağlık sorunları ile karşılaşabilirsiniz.
İşte yaşanan sorunlar eve, evde yaşananlar işe taşınmamalıdır. Çevrenizden duyduğunuz herşeyi eşinize, eşinizden duyduğunuz herşeyi de çevrenize taşımamalısınız. Aksi halde çözümü çok zor düğümler atarsınız. Evin maddi gereksinimlerini karşılamak işin sadece bir yönüdür. Evin manevi (sevgi) gereksinimleri de karşılanmalıdır. Eş ve çocukların sadece paraya değil sevgiye de gereksinimi vardır.
5. Bireylerin Birbirilerinden Beklenti Düzeyleri
Bütün hayatınızı eşinizin üstüne kurmamalısınız, herşeyi ondan beklememelisiniz. Kendiniz ayrı bir birey olarak da işinizden, uğraşlarınızdan ve çevrenizle ilişkilerinizden doyum sağlayabilmelisiniz. Aksi halde gitgide eşinizi kıskanır ve onun hayatını kısıtlamaya başlarsanız. Bu da ne yazık ki, eşinizin sizden soğumasına sebep olur ve evliliğinizi hızla tehlikeye sokar. Kendi yağınızla kavrulmayı da öğrenmelisiniz.
6. Eski Konumdan (Çocukluk) Yeni Konuma (Erişkinlik) Geçiş
Artık siz, babanızın ocağında değil, yeni bir ailede yaşıyorsunuz. Bundan sonra kendinizi de ihmal etmeden o kurumun sağlığı için gelecekte sizden daha kültürlü, sağlıklı, mutlu ve sizin tarafınızdan yetiştirilecek kişiler (yani çocuklarınız) ve eşiniz için mücadele etmelisiniz. Artık hayatınızın daha yüksek bir olgunluk basamağını aşmış bulunmaktasınız. Buna rağmen hala anne ve babanızla yaşadığınız evinizin küçük çocuğu gibi davranırsanız, anne ve babanızın sizin hayatınıza gereğinden fazla karışıp yönlendirmesine izin verirseniz ya da kendi prensipleriniz ve yöntemlerinizle hayatınızı sürdüremezseniz gerekli olgunluğa ulaşamamışsınız demektir. Ne yazık ki, bu da evliliğiniz de ciddi sorunlar yaşamanıza sebep olur. Bundan dolayı kendini evlilik için yeterli olgunlukta hissetmeyen ya da bu olgunluk düzeyine ulaşamamış kişiler evlenmeden önce bir kez daha düşünmelidirler.
7. Birbirine Açık Olma Düzeyi
Özellikle kırsal kesimlerde erişkin döneme gelen kişiler, ailelerinin kararları doğrultusunda birbirlerini yeterince tanımadan evlenmektedirler. Bazı durumlarda ise aile baskısı ile hiç karşı cinsten arkadaşı olmayan kişiler, görüşüp tanıştıkları ilk kişi ile evlenmektedirler. Bu durumlardaki kişiler kendi gerçek yapılarını saklamakta ve karşılarındakini maskeler takarak aldatmaktadırlar. Bunlar sonucunda “cicim aylarının bitiminde” sorunlar başlamakta ve fertler “kocam, benim sevdiğim kişi değildi” diyebilmektedirler. “Ya göründüğü gibi olmak ya da olduğu gibi görünmek” en insancıl, en olması gereken yaklaşımdır. Evlilik öncesi kişiler birbirlerine karşı açık olmalı ve olumsuz taraflarını görebilecek sürede ve kalitede konuşabilmelidirler.
0 yorum